3 Aralık 2012 Pazartesi

bulantı -başlangıç, devam, son

              I

her şeyin başlangıcı
     ortak bilinenin aksine
          tam sekiz gün sürmüştü  
          
ve her şeyin bitişiydi
     başlangıç aslında

     dipsiz kuyunun dibine varmak
sonsuzluğa uzanmak
          ölmüşcesine yere yığılmak

          gerçeklikten kopmuş tarihti
          benim alın yazım

dahası, en gelişmiş
uygarlıkları bile yıkmıştı 

     ve geçmişten uzaklaşmak
     üstüne kurulmuştu

          öyle olması gerekirdi zaten
ama hiç bu kadar yakın
ve içten olacağını kestirememiştim

               II

     kus, kus içindeki
cazibesini yitirmiş benliğini
     haykır dışarıya
evcilleşmiş düşüncelerini
     yıkanmış beynini     
al götür geri
           
               III

          siz ki gecesini gündüzüne katanlar
geceyi sek deneyin
          siz ki gecesini gündüzüne katanlar
gündüzü de sek deneyin
          ve siz gecesini gündüzüne katanlar
          kapayın ışıklarınızı
ve ikisini asla karıştırmayın
          

30 Ekim 2012 Salı

düş

münzevi boşlukların
dilsiz adamıydım ben

yargının dile batan 
acılığından
ufkun oyunlarından uzaklaşmış
sessiz
siyah beyaz bir
godard filmiydi benim
hayatım

gökkuşağının görülmeyen renklerinden
giysilerim
gecenin en karanlığından
saçlarım vardı benim

işte ki ben
hicazkar çığlıklar içine doğmuş
fakat 
makamıma uyamamışken
selden kaçan düşünceler
gibiydim
kurtulabilsin diye
boğulanlardan

23 Temmuz 2012 Pazartesi

ve

ve şimdi saldırıyorsun
bana
(d)üzerek 
beni
saldırıyorsun bana
hain bir laz bıçağı
gibi


ve sonra öldüreceksin
kendini
ama önce
beni
geceyi öldürdüğün
gibi


fakat hepsinden önce
sulayacaksın çiçekleri ki 
öldürebilesin

3 Temmuz 2012 Salı

bi kemik filan da mı olmaz

dün işte tatile
çıktık
ailecek
gökçeadadayız şimdi
gidilebilecek heryere
gittik
nerdeyse
terkedilmiş bi köy var
dereköy
orda gezinip 
girdik
terkedilmiş evlerin içine
yolda tanıştığım 
boklarını esirgemeyen
keçi arkadaşlarımla
bi tane kulp buldum
kırılmış
eski midir bilmem ama
attım çantama
cep matarama çarpıp
şangırdıyolar
bi tane evin içine bakmak
için
camına tırmanırken
boynumu sakatladım
sanki kafamla çekiyorum
kendimi
anasını satıyım
tutuldu aslında pek bişey de 
yok
tabi sonra o kapısı kilitli
rum mezarlığının duvarına
tırmanmak
pek de hayırlı bi fikir değilmiş
mezarlıkta da bişey bulamadım
zaten bi kemik
filan da mı olmaz
neyse sabah uyandığımda hareket
edemiyodum
nerdeyse
sonra geçti sıcak su filanla
neyse iyi oldu tatil
iki günde iki kitap bitirdim
biri 
dublörün dilemması
diğeri
oğullar ve rencide ruhlar
hoşlardı baya
şu an manzara da iyi
aslında
bi yanda deniz
bi yanda nediminkiler
o aslında marul sever 
ama 
kıvırcıkla idare edicez
onun da kendine has bi 
tadı var sonuçta
az da kesmedik nedimle
karpuz
aslında
şimdi de bi biram eksik
dicem
ama o da var
neyim eksik ki la benim


meraba ben hayati tehlike
bende dilara dilemma
ay pardon kitapları karıştırdım
harcadılar ulan adamı

23 Haziran 2012 Cumartesi

eski günler hayalimden gitmiyor, bir dediğin bir diğerini tutmuyor*

İnsanlar kötüleştiğinde sırtlarını sıvazlamak mı gerekir yoksa sarılmak mı? İkisini de yapmayı beceremezsek kendimizi becerelim bari. Olmadı öpüşür sonra da kullanılmış şırıngaları birbirimize batırırız. İstersen eğer tütün de var yanımda, sararken içer, içerken soyunuruz. Gücümüzün yettiği kadar inleriz yataklarımızı birleştirmek için harcadığımız vakti sevişmek için kullanabileceğimizi fark ettiğimizde. Fark etmesek bile yine de inleyelim gecenin karanlığında. Tek kişilik yatak da güzel olur sıcak yaz gecelerinde. Ne kadar terlesen de o kokun gitmeyecekmiş gibi uyuyabiliriz. Soysuz bir düşünce gibi insanların akıllarını çelebiliriz. Tek bir hedefin peşine takılıp elde edene kadar onun peşinden mi gitmeliyiz, yoksa yolda karşılaştığımız diğer ilgi çekici şeylere de uğrayabilir miyiz? Zevk almak için illa borca batıp boğaz manzaralı evde yaşayan hedonist mi olmalıyız yoksa sokakta yaşasak da yeter mi? Kaçıyor muyuz yoksa kalacak mıyız?**


*Dostum
**Çığlık çığlığa

22 Haziran 2012 Cuma

(nası istediysen)

kıç siler gibi özür diliyosunuz
artık
bakın bana 
özür diliyo muyum ben
kıç silmek demişken
kaç gündür
alaturka tuvalete sıçmak
zorundayım
adam gibi sıçamıyorum
ben rahat rahat oturmayı
gerin gerin gerinmeyi
yavaş yavaş 
kokulu kokulu sıçmayı
severim
ama alaturkada olmuyo işte
öyle
ama şak diye deliğe oturtuyorum
o iyi oluyo
hazır tuvalet muhabbeti açmışken
idrar yolu enfeksiyonu 
olduğumu söylemeden
geçemeyeceğim vallahi
işiyemiyodum kaç gündür
öyle böyle değil ama
en son sünnet olduktan sonra
böyle olmuştu
neyse bugün biraz zorladım 
filan
başta acıdı sonra geçti
şimdi biraz daha rahat işiyip
sıçabiliyorum
ama 
bu tokatın havası
iyi 
gelmedi
bana
hoş şeyler
getirmedi
yani 
ne biliyim
(nası istediysen)
öyle işte

2 Mayıs 2012 Çarşamba

leyl

gece bir beyaz adam kadar karanlık
ve
sol yumruğumun içi kadar aydınlıktır

sönmüş bir yanardağın içinde
ne kadar alev varsa
gecenin içinde de
o kadar kötülük
vardır

gece yaşamış en yaşlı adamdan bile daha
eskidir
fakat aramızdan en geç ayrılacak olan da
odur

o
ne yakar
ne boğar
ne de yargılar
o adaletlidir
ve hep
genç kalacaktır

13 Mart 2012 Salı

zikir

ben ne tallitler eskitmiş
haham
ne mekşuf edilmiş
gizim


üfürsem eğer
düzenbaz sokak kadınlarına
müstehcen
cehennem nefesi kadardır
nefsim


pamuktan dövülmüş
gürz
ensest bir
haramzadeden doğma
serazat da olsam
rah/ne/dar olursa
olsun
rast olamam

23 Şubat 2012 Perşembe

ruhsuz sevişmek ne kadar kötüyse ruhsuz piyano çalmak da o kadar kötüdür

hope-brown bugün bana
you beat the living thing out of the piano dedi
kısacası piyanoyu
siktin demek istedi
ama öyle
ben öyleyim piyano çalarken
ruhsuz sevişmek ne kadar 
kötüyse
ruhsuz piyano çalmak 
da o kadar kötüdür
çünkü piyanist dediğin piyanosuyla
sevişir
beni öyle biliyolar okulda
doğru da
rahatlatıyo
kaptırıyorum
sallanıyorum
dans ediyorum
kafa sallıyorum
piyanoda çaldığın parça önemli
değildir
piyanoyla arandaki iletişim
ilişki
önemlidir
eğer çaldığın piyanoyu tamamlamıyosan
anlayıp iletişim kuramıyosan
bana gelip
la campanella yı da çalsan
daha dün annemizi de çalsan
aynı şeydir
piyanoyla aranda iletişim varsa
vurgu vardır
duygu vardır
duygu varsa
vurgu varsa
parça da vardır
ama eğer vurgu yoksa
duygu yoksa
iletişim yoksa
parça yoktur
piyanoya evrenin en hassas
çiçeğiymiş gibi
dokunacaksın
ne kadar forteye çıksan da
vurmayacaksın piyanona
dövmeyeceksin
çünkü piyano senin en yakın 
arkadaşın
sevgilindir senin
her çalmaya başlamadan önce
selam vermelisin piyanona
belki başını okşamalı
sırtını kaşımalı
gıdıklamalısın
belki öpersin
kendininkinden başka piyanolar da
çalabilirsin elbet
ama asla elindekinden vazgeçmemelisin
çünkü aslında başka hiçbir
piyanonun elinde olan kadar
güzel 
etkileyici
ve sana uygun olanını
bulamazsın
ruhsuz çalmayacaksın piyanonu
ruhlu çalıyım derken de
vurmayacaksın
sırtını kaşıyıp
güzel sesler söyleyeceksin
ama asla ruhsuz çalmayacaksın

13 Şubat 2012 Pazartesi

yok(ol)uş

kraliçe arı sokağa çıkma yasağını bozarsa
monte kristo kontesi sülalesini kayalıktan yuvarlarmış
gemi geçişlerinin yasak olduğu boğazlarda
insanlar birbirlerini boğazlarmış

telvis

aristokrat aileye mensup muvahhiş
nihavent çalındığında hicaz oynarmış
adettendir deyip adet gören kızlar
en sonunda livata kocalara kaçarlarmış


puroyu ağzına alan ressam kadın
açık saçık portredeki kel adam ve
kaydıraktan kayan komşunun oğlu
aslında tek bir aileye mensupmuş


seccadenin ters tarafından namaz kılan
tornacı mahmut ustanın çırağı
taharet musluğu olmayan
ingilizlere özenen tek insan değilmiş

8 Şubat 2012 Çarşamba

terahi

milliyetperver ziya bey
bu türban bizimdir derken
müteferriç evliya bey
enişe necmi tarafından iğfal edilmiş


kaylulesini yeni tamamlamış olan
hamdi beyin ikinci karısı
komşunun kızını
hah na hah mezemmet eylemiş


meakil olmayanı yediğinde adem
mazalim başlamış oğullarına ve
muayyen günündeki havva
mameliğini çöpe atmış

6 Şubat 2012 Pazartesi

kalleşler ve kaltaklar

kalleşler ve kaltaklar aynı rafa konulduğunda
sapıklar toplumda moda olmaya başlar


müseccel markanın temsilcileri
elektrikler kesildiğinde ortaya çıkar


altı kişi yuvarlak masada oturup
kendi kendilerine polyannacılık oynar


üşümeyip soğuğu hissedenler
mütevazi olanlara müsavi düşer

16 Ocak 2012 Pazartesi

biz askerdeyken üşüdüğümüzde daha çok soyunurduk

bazen bir tekila shottır

insanın içini ısıtan

bazense sigarasından çektiği

bir nefes

ya da hoş bi ortamda

yudumladığı kahvesi

belki sadece yalnız kalırsa

içi ısınır insanın

bazen de ne shotlar

ne sigaradan çekilen nefesler

ne de yudumlanan kahveler

insanın içini ısıtmaya yeter

biz askerdeyken üşüdüğümüzde daha çok soyunurduk

15 Ocak 2012 Pazar

öyle yani

artık bi eskiye dönelim 

dedim

hep böyle abzürdlük

nereye kadar

aslında ölene kadar yaparım da

şimdi şöyle sohbet

havasını da özlüyo

insan

finallerim başlıyo işte

edebiyat dil anlatım sınavı 

var yarın

sonra da non fiction fizik

öyle gidiyo

ama sonra üç hafta tatilim

oh valla yatıcam

kulağımda birsen tezer

burnumda eski bi koku var

bi kaç kitap var okumam gereken

yani okumak istediğim

ama üşeniyorum

istiyorum ama üşeniyorum

nası oluyo demeyin

hepimiz biliyoruz

neyse kitaplardan bahsediyim

biri korkma ben varım diye

abzürdizmin tavan yaptığı
 
bi kitap

murat menteş ten

biri boris vian dan

günlerin köpüğü

öneri üstüne dnr kitap okuma

seanslarımda başlamıştım

baya hoştu

akıcı ve değişik

hafif de bir bohemlik var

öbürü de bizans sultanı

nası bişey konusu ne hiç

bi fikrim yok

babam geldi oku bunu dedi

öyle işte

yeni pek bişey yok

eskiler zaten eskimiş

hee unutuyodum bak

uzun zamandır çok istediğim

bişey yaptım

çıktım sokağa 

akordiyon çaldım

hele o günün yılbaşı gecesi saat gece oniki

olması da ayrı bi güzel ayrı

bi hoştu

caddede bağıra bağıra

çav bella söylemek

yaşlı teyzelere ve amcalara

çalıp dans etmelerini zilemek

tekelde oturup

çalmak

yoldan geçen sarhoşlarla

akordiyoncu abiyle de çektirelim

diyip fotoğraf çektirmek

elde bardaklarla sokakta dolaşmak

gece üç de kokoreç yemeye gitmek

selam olsun burdan herkese

seviyorum ben böyle olmayı ya

abimi filan

hoş oluyo yani

bide bunu yazana kadar 

bi hafta geçti

finallerim çoktan bitti filan

öyle yani

bunaklıktan ölene kadar kızların eteğinin altına bakan dinsiz imam

gece vakti gelmiş
su ise çıkmıyor kuyudan

çöp kutusunu karıştıran
abdesti bozuk cebi delik
dünür osman
son cikletini de 
yutan çocuk gibiydi

hemşireye sen niye etek giymedin
bunaklıktan ölene kadar
kızların eteğinin altına bakan
dinsiz imamın son sözüydü

gül tekin gül hasret giderelim

onyedisinde asılanlar
onsekizi elinden alınanlar
ondokuızunda ölüp öldürülenler
yirminizde ne yapacaksınız
demiş aksakallı münafık dede
purosunun dumanında boğulurken
hasret bebe

gül tekin gül demiş 
elleri bağlı hatçe nene
mestanelikte daha gün ağarmamışken

3 Ocak 2012 Salı

doğum ölüm ve son

               doğum
uzun bir bekleyişten sonra
kavuşmuş denizler karalara
elinden tutup götürdüğünde ise
çoktan aklı başından gitmiş liszt'in


               ölüm
bir buseymiş
onu dünyadan koparan
enginlere çıkarıp
aşağıya bırakan


                son
serap görülmeyen çöllerde
olduğunu sanmış 
ve en sonunda öğrenmiş
emeklemeden yürümeye çalışan 
yedi günlük bebeğin hikayesini