ayrı kaldık
günümüzde
ayrıştırıldık
sözde düşümcelerimizle
sustuk
susturulduk
ve bekledik
sözde özlerimizde
ama ne benim düşüncelerimdeydi
ayrı kalmak
ne de senin özünde
susmak
23 Temmuz 2013 Salı
12 Temmuz 2013 Cuma
Değişim
“Tükendim,
tüketildim. Duşta otuz bir çekip uyuyorum. Sigara içiyorum. Kafam iyi olmadığı
sürece yazamıyorum, düşünemiyorum. Karakterimi bürüdüm kendime, yazıda kalması
gereken hikâyemi oynuyorum karşında. Kilo alacağıma veriyorum, dolacağım yere boşalıyorum.
Üstelik kirletemiyorum bile boşalırken. Ve senken beni boşaltan hem hazza hem
boşluğa, farkında bile değilsin. Gözlerimin canlılığını gizleyen gözlüğümsün.”
Bu
bizi sıfırlar.
Toplum
iki, biz sıfır.
Söylenecek sözün
kalmadığı yere gelebildim ve söylenecek sözün kalmadığı yerde sadece söylenecek
bir sözü olanlar kalır, son sözlerini söyleyenler ise bütün yaşamsal
faaliyetlerini keserler. Artık onlar Kayra’nın çocuklarıdır. Kaçabilirler ama
gerek görmezler.
Bu, toplumu
sıfırlar.
Toplum sıfır, biz
iki.
***
Nefes
nefeseydim ve sevgilimin terden sırılsıklam olmuş yatağında yatıyordum. Hep
nefes nefese kalırım seviştikten sonra. Uykum gelir, beynime oksijen gitmez,
boşalmanın da etkisiyle başım döner. Kusurlu bir yaratık için kusursuz bir haz.
“Güzel Türkiye”
tişörtüyle Kadıköy’deki Atatürk Anıtı’nda duran üç çocuktan biriydim ben de. Biri
vuruldu o çocukların, biri kendini boğdu. Ben hem vuruldum hem kendimi boğdum.
Erdem’di vurulanın adı.
Bıyığımı kesip tümüyle sakal bıraktığım yazdı o zaman.
“Bu sakalınla
mormonlara benzemişsin!”
“Mormonlar hakkında ne
bilirsin ki?”
Okan’dı kendini boğan. Caddebostan
sahilde oturur, tütünümüzü sarardık eskiden.
“Nerden aldın bu
tütünü?”
“Tokat’tan.”
“Neden, Tokat’ın
tütünü mü ünlüymüş?”
“Bilmem, her
yerde tütüncü vardı.”
Seviştikten
sonra uyumadığım zamanlar kalkar bir orgazm sigarası yakardım kendime. O
gelirdi sonra, birlikte camdan esen ayazın, kaloriferden gelen sıcağın önünde
oturur zaferimizi kutlardık. Tabuları kıracak ne varsa yapmalıydık. Toplum
sıfır, biz bir.
Erdem bizim kapıcının
oğluydu. Kendini alt tabakadan sanır ve solcuyum derdi. Sağcılar vurdu. Che
tişörtlerinin ironisiydi Erdem’in anlamadığı. Ölümüne de bu sebep oldu zaten.
Toplum bir, biz sıfır.
Okan’ı her zaman daha
yakın hissetmiştim kendime; fakat üniversiteye gitti, mezun oldu, sabah sekiz
akşam beş. Geniş dünya algısını buruşturup ofisindeki çöpe atmış ve algılarını
kapamıştı farklıya. Suratında sahte gülümsemesiyle boğuyordu kendisini sığ
masasında. Onların adamı olmuştu. Toplum
iki, biz sıfır.
***
Puroların
cinsel organları simgelemediği, silahın görünmesine rağmen ateşlenmediği
oyunlar yazardık. Reddi vicdanımızla değil, zindan edilen yüreğimizle çekerdik.
Çile doldururduk kalabalığın içinde.
Halvete topluca girer, cumayı evde kılardık. Âşık devrimcilerdik biz,
ölümü birbirimizle aldatırdık. Toplum sıfır, biz iki.
Dine itildim ben de. Yaktım
ruhumun imansızlığını, mey ile boğdum serbestîmi. Tanrının adamı oldum çıktım.
Sakalımı uzattım, hafız oldum. Korumam gerekendi iradem, kendi ellerimle teslim
ettim. Ha(l)k vurdu beni, ben de böyle boğdum kendimi. Toplum üç, biz sıfır.
Gezginlerin
bile kaçındığı bilinmeyen ülkelerde yürürdük biz, kıyılarında yüzüp tütününü
içer, kadınlarıyla birlikte olurduk. Seferber olur yardım toplardık. Söz konusu
sağlığımız olduğunda ise “Siktir et! Kim takar sağlığı, bugün varız yarın yokuz!”
derdik. Ve bütün mesele bundan ibaret olduğunda ise, “serz-enişte”nin
baldızlarıydık biz, ölümü para ile sarar aşk ile koklardık. Toplum sıfır, biz
üç.
Yeniden doğdum sonra.
Yürümeye başladım. Savaşlar gördüm, insanların kendilerini kaybedişlerini ve
direnişlerini izledim. Onlara katıldım, çoğunluğun arasından kendimizi
birleştirerek kurtulduk. Ben ise İlyadavari havamla zor da olsa varmıştım
Itheka’ma. Toplum üç, biz bir.
Kaybolduk
bu kokuda biz, sevip soğana çevrildik. Beyaz kâğıtlarımız karalandı,
direnişimiz koyun panzehirleriyle kırıldı. Biz de onlardan olduk, güdüldük,
otlatıldık ve sonunda bizi de kestiler. Aslında ifadelerimiz uyurken de sıçarken
de aynıydı; sahte bir gülümseme oturtulmuştu tahtadan kalıplarla suratımıza. En
başta ateşimizle yakmıştık odunu. Şimdi ise soğuk metalden gülümsememize karşı
ateşimiz sadece bizlere zarar. Toplum bir, biz üç.
Söylenecek sözün
kalmadığı yere gelebildim ve söylenecek sözün kalmadığı yerde sadece söylenecek
bir sözü olanlar kalır, son sözlerini söyleyenler ise bütün yaşamsal
faaliyetlerini keserler. Artık onlar Kayra’nın çocuklarıdır. Kaçabilirler ama
gerek görmezler.
Bu, toplumu sıfırlar.
Toplum sıfır, biz iki.
Kendi
kendimizi kapattığımız hapishanede yaldızlı kelebeklere gülüyoruz. Umut
ediyoruz, recm ediliyoruz.
***
Ve
ben oturmuş yine orgazmın dumanını çekerken içime gündüzümü kaçırdığım geceye
daldı muhabbet. Dayanamadım.
“Gözlerin artık soluk hayat.”
“Niye?”
“Kendimi görüyorum.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Tükendim,
tüketildim. Duşta otuz bir çekip uyuyorum. Sigara içiyorum. Kafam iyi olmadığı sürece
yazamıyorum, düşünemiyorum. Karakterimi bürüdüm kendime, yazıda kalması gereken
hikâyemi oynuyorum karşında. Kilo alacağıma veriyorum, dolacağım yere
boşalıyorum. Üstelik kirletemiyorum bile boşalırken. Ve senken beni boşaltan
hem hazza hem boşluğa, farkında bile değilsin. Gözlerimin canlılığını gizleyen
gözlüğümsün.”
Bu
bizi sıfırlar.
Toplum
iki, biz sıfır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)